Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu satırların kaleme alındığı dakikalarda günübirlik Almanya ziyaretindeydi.
Ziyaret esnasında Türk-Alman ilişkilerinden İsveç'in NATO'ya kabulüne dair birçok husus masada olacak.
Son zamanlarda Türk-Alman ilişkileri sessiz ve sakin bir seyirde ilerlerken, Alman Başbakanı Olaf Scholz'un İsrail'in avukatlığına soyunması ile tekrardan gerilmeye başladı.
Türkiye'nin İsrail'in ortaya koyduğu vahşeti eleştirmesi ve Erdoğan'ın bunu bir faşizm olarak nitelendirmesi Alman Başbakanı'nı son derece rahatsız etmişe benziyor.
Olaf Scholz, yemedi içmedi ve adeta bir avukat edasıyla araya girerek Erdoğan'ın açıklamaları için 'absürt' dedi.
İyi de Alman Başbakanlığı makamına kadar gelmiş bir siyasi lider, İsrail'in neden avukatı gibi açıklamalar yapıyor?
Eleştirilerin muhatabı sen misin de Erdoğan'ın açıklamaları için absürt diyerek topa girme telaşındasın.
Bir absürtlük varsa o da Alman Başbakanı'nın İsrail adına topa girmesidir.
Tabii Scholz sadece bunları demedi, bunlara ilaveten İsrail'in uluslararası hukuka bağlı ve buna göre hareket eden demokratik bir ülke olduğunu söyleyecek kadar şirazeden çıkmış açıklamalar ile İsrail'i müdafaa etme telaşına düştü.
Evet, şaşırmayın...
Daha iki gün önce BMGK tarafından alınan kararı uygulamayacağını duyuran, bugüne kadar sayısız kararı yok sayan, Filistin topraklarını dünyanın gözünün içine bakarak işgal eden, işgal ettiği Kudüs'te Müslümanların Mescid-i Aksa'ya girişlerini kısıtlayan, zulmeden, Suriye'nin Golan bölgesini işgal edip kendi toprağı ilan eden İsrail, Alman Başbakanı Scholz'a göre uluslararası hukuka saygı duyan ülkeymiş.
Pes demek yetmez, hatta suratlarına tükürmek de yetmez, buradan yeni bir yol açmamız ve söylem üstünlüğünü ele geçirecek paradigmalar inşa etmemiz artık çok açık ve nettir.
Aslında Scholz'u rahatsız eden ne?
Sanmayın ki Erdoğan'ın İsrail'e faşist demesi Scholz'u rahatsız etti.
Alman Başbakanı'nı freni patlamış kamyon gibi açıklamalar yapmaya iten esas sebep, Erdoğan'ın İsrail'e yönelik 'Ey İsrail, sen bir örgüt olabilirsin. Çünkü bu Batı'nın sana borcu çok. Ama Türkiye'nin sana borcu yok' cümleleridir.
Erdoğan, bu cümleler ile başta Almanya olmak üzere tüm Batı'ya soykırımcı yönünü bir kez daha hatırlattı. İspanya'daki engizisyonlardan tutun da Almanya'nın son yüzyılda giriştiği soykırımlara varıncaya kadar ötekini katletmek üzere kurulu düşünce yapısını adeta suratlarına çarptı.
Batı dediğimiz coğrafyada eli temiz bir ülke bulmak neredeyse imkansızdır.
İspanyol engizisyonlarından kaçan ve Selanik'e Sultan Beyazıt tarafından yerleştirilen ne kadar Yahudi varsa Osmanlı sonrası Yunanlar tarafından çeşitli sebeplerle sürüldü ve kovalandı.
TÜRKİYE, YAŞAR GÜLER VE F-35
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler'in, Türkiye'nin F35 projesine geri dönmeyeceğini çok açık bir şekilde dile getirmesi son derece önemli.
Yaşar Güler yaptığı açıklamada "Şu anda Amerika'da dahi F-35'lerin çoğunun uçuşu kesilmiş durumda, İsrail F-35'lerini uçuramıyor. Avrupa'daki birçok ülkede de anlaşılmayan, onların çözemediği aksaklıklar var. Açıkçası biz KAAN gibi bir uçağı artık şu anda hangardan çıkarmışız, 15-20 gün sonra uçuracağız.
Biz hakikaten F-35 almalı mıyız?
Yoksa KAAN uçağı için biraz daha sabretmeli miyiz?
Kendi yerli milli uçağımızı kullanmak dururken F-35'i kullanabilir miyiz, kullanmalı mıyız?
Bunu iyice bir düşünmemiz gerekir. Benim şahsi görüşüm; kesinlikle alma taraftarı değilim" dedi.
Durum bu kadar nettir.
Türkiye'nin, kendi milli muharip uçağını sahaya sürene kadar F-16 Blok 70 VIPER uçakları ile ya da son günlerde gündeme düşen Eurofighter uçakları ile oluşabilecek boşluğu doldurabilme şansı varken, ABD'ye çok uzun yıllar sürebilecek bir bağımlılığı başlatacak F35 projesine dönmemesi son derece kıymetli bir karar olur.
Ayrıca, insansız sistemlerde Türkiye'nin yakaladığı büyük avantaj, F-35 projesi gibi bizi son derece bağımlı yapacak tedarik süreçlerine kurban edilmemeli.